25 Mart 2019 Pazartesi

PROJE SUNUMU: "Bağımsızlık Mücadelesinin 100. yılında Cumhuriyet Sempozyumu" Proje Sunumu ve Proje Koordinatörü: Fırat ERGÜL, Ankara - Mart 2019

Bağımsızlık Mücadelesinin 100. yılında Cumhuriyet Sempozyumu
Proje Sunumu ve Proje Koordinatörü: 
Fırat ERGÜL 

Yurdumuzun bağımsızlık mücadelesinin 100. yılında tarihsel bir değerlendirme, geçen yıllar içindeki süreç ve olayları anlamlandırma ve bugünümüzü anlayarak geleceğe ışık tutabilme toplumumuzun tüm kesimleri için vazgeçilmez bir öneme sahip hale gelmiştir. Ulusal ve uluslararası düzeyde, Türk Milletinin ya da Türkiyelilerin ayrıştırılması, farklılıkları zenginlik olarak gören tarihsel geleneğimiz yerine ayrıştırıcı unsurlar olarak ortaya konması toplumumuzun birlikteliğini zorlayıcı koşullar yaratmış ve halen yaratması istenmektedir.

Tamda bu noktada yapmak istediğimiz, Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk’ün, bağımsızlık mücadelemizi başlatmak için 19 Mayıs 1919’da Samsun’a çıktığında Nutuk’unda da belirttiği şu bakış açısı ve cümlelerdir. “19 Mayıs 1919 günü Samsun’a çıktım. Genel durum ve görünüm: ...”Atatürk içinde bulunduğu dönemi Türk milletinin karakteri, halihazırdaki durumu, olanakları ve kabul edebilirliği noktasında değerlendirmiş ve tarihsel, sosyolojik, askeri ve örgütsel anlamda kurtuluş mücadelemiz süreçlerini Nutuk’ta anlatmıştır. Bugün üzerinden 100 sene geçen bu değerlendirmenin ilk gününde (19 mayıs 1919) küresel ve ulusal düzeyde yeniden bir değerlendirme ile Türk toplumunun ve devletimizin itibarının sosyo-ekonomik, askeri, eğitim vd. alanlarda uluslararası yerinin değerlendirilmesi ihtiyacı hem tarihsel bir görev hem de rota kontrolü anlamda değerli olacaktır.

Yüz sene önce bir büyük akıl, deha, lider bu düşünce ile bizlere bugünleri armağan eden atalarımızla beraber bugünlere gelmemizin yolunu açmış ve tüm dünyaya da esin kaynağı olmuşlardı. Peki bugün neredeyiz? Yüz yıl önce hedeflenen bağımsızlık, üretim ve insan odaklı devlet, eğitimi öncülleyen, çağdaş yön, özgürce yaşama hakkını kutsamış akıl, hala bunlara sahip miyiz? Devlet ve vatandaşları olarak neleri hedefledik ve tarihsel süreç, dünya savaşları, ekonomik ve siyasi süreçler bizi nereye götürdü?

Neredeyiz?

Etkinlikle beraber ulaşılmak istenen amaç, yüz yıl önce tüm dünyaya ve dünyanın dev ülkelerine karşı, karakterli, birlikte hareket eden ve anlamlı bir amaç için mücadele eden halkımızın, bugün gelinen noktada nerede olduğumuzu görebilmesi, kendisini ve ülkemizin dünyadaki yerini tarihsel süreçle beraber değerlendirmesi, bugünümüzün ve nerede olduğumuzun iyi anlaşılmasıyla beraber önümüzdeki yıllar için ortak akılla oluşturulacak bir halkçı programın öneminin vurgulanması ve hatta planlanmasıdır. Birlikten kuvvet doğar sözünü Çanakkale’de atalarımızın tüm dünyaya silinmeyecek izlerle kazıdığı, yüz yıl önce kimsesiz kalmış bir Anadolu halkının, yeniden bağımsız ve özgür bir ülke kurarak bizleri bugünlere taşıdığı kurucu aklı anlamak ve yeniden toplumun tüm kesimleri olarak birlikte hareket edebilen, en azından birbirlerine karşı saygılı ve anlayışlı olabilen fabrika ayarlarımıza dönerek, politikada,sanatta, eğitimde, iş hayatında ve aslında hayatın her alanında gelişim aklımıza yeniden erişmektir. Türkiye Cumhuriyeti’inin, yurdumuzun çocuklarına, gençlerine en iyi geleceği hazırlayarak onlara ülke yönetimini emanet etmek, sanatla, teknolojiyle, ekonomik özgürlüğe sahip iyi eğitimli bireylerden oluşan bir Türkiye Cumhuriyeti’ni yeniden dünya sahnesinde ön sıralara taşımak için bu çalışma önem arz etmektedir.

Çalıştayda, yurdumuzun bilimsel bakış açısıyla değerlendirilerek, askeri, siyasi, ekonomik, eğitimsel, sosyolojik, felsefi, psikolojik, kültürel, sanatsal vb. alanlarda çalışmalar yapmış akademisyenler ve öncü fikir insanlarınca, halktan bireylerin ve iş dünyası temsilcilerinin de yer alacağı şekilde yeniden anlama, anlamlandırma ve çağdaşlaşma sinerjisinin oluşumu hedef olarak görülmektedir. Mustafa Kemal Atatürk’ün evrensel bakış açısı ve milli duruşuyla başlayan bağımsızlık mücadelemizi, bugün küresel dünya düzeni içinde yeniden değerlendirmek ve yeniden halktan yana ve dost ülke Türkiye Cumhuriyeti’ne ulaşabilmek de değerli olacaktır.

Yapılması düşünülen etkinlikte, işte bu tarihsel süreci farklı anabilim dalları akademisyen ve fikir önderlerince değerlendirmek, özellikle kurucu iradenin aklını anlayabilmek adına Mustafa Kemal Atatürk ve arkadaşlarının çizdiği yolda nerede olduğumuzu görebilmek,etkinlik boyunca farklı sanatsal aktivitelerin de içinde yer alacağı, halkın katılımına açık, internet ve TV yayınlarıyla tüm topluma ulaşabilmesi düşünülen bir sempozyum/çalıştay düşünülmektedir. Burada asli amaç, anlamsız hayatları, mutsuz bireyleri ve sosyo-ekonomik nedenlerden dolayı hayatta savrulmaya yüz tutturulan Türk toplumunu yeniden birliktelik, huzur, ekonomik olarak gelişim ve çağdaşlaşma ile ülkemizin ve milletimizin geleceğe dönük birlikteliğini sağlayacak bilimsel, toplumsal,aydınlanmacı ve devletçi bir sinerjiyi yaratabilmektir.

Proje Koordinatörü: Fırat Ergül
İletişim: firatergul21@hotmail.com

Farklı fikir, görüş ve eleştirileriniz bizim için değerlidir. Proje kapsamında görev almak ya da katkı sunmak isteyenler açıklayıcı bir metinle iletişim adresimize e-posta gönderebilirler.

15 Mart 2019 Cuma

GÜRKAN AVCI: Bedelli Askerlik Çözüm Değil!. "İnostratejik Ar-Ge Merkezi (İNOSAM) Başkanı GÜRKAN AVCI'nın" Basın Açıklaması + ÖNERİLER VE SONUÇ RAPORU

Bedelli Askerlik Çözüm Değil!"
"Basın Açıklaması - İNOSAM; 
Bedelli Askerlik Çözüm Değil!"
ANKARA: Ulusal Haber & Ulusal Ajans, 12.03.2019
Hükümet yetkilileri tarafından açıklanan ‘Bedelli Askerlik’ yanı sıra ‘Yeni Askerlik Sistemi’ni masaya yatıran İnostratejik Ar-Ge Merkezi (İNOSAM) toplantı sonucunda hazırlanan ‘Öneri - Sonuç Raporu’nu ilgili Devlet kurum başkanlarına gönderdi. İNOSAM Başkanı Gürkan Avcı tarafından kamuoyunu bilgilendirme sorumluluğu adına rapora ilişkin şunlar kaydedildi;
İlk kez 1987 yılında Turgut Özal’la başlayan bedelli askerlik uygulamalarından faydalanan toplam 400 bin kişinin yarıdan fazlası 2014 yılında çıkarılan yasayla sağlanmıştır. 1987, 1992, 1999, 2011, 2014, 2018 ve 2019 yıllarında çıkarılan tüm bedelli askerlik düzenlemeleri incelendiğinde: Siyasiler tarafından sunulan gerekçeler ve mantık dayatmaları toplumu ikna edememiş; Toplumu zengin-fakir olarak bölen, gençleri sınıfsal ve sosyolojik olarak ayrıştıran tüm bedelli askerlik düzenlemelerinin mahşeri vicdanda kabul görmediği anlaşılmıştır.
Türk toplumunun ‘Seferberlik’ kültürüne de ciddi zararlar veren ‘Bedelli Askerlik’ uygulamalarından bu çerçevede vazgeçmek Türkiye için en doğru ve efektif bir adım olacaktır.

TSK’NIN GÖREV VE ÖDEVİ!
Türkiye, hiçbir ayrım gözetmeksizin tüm gençlerine ihtiyaç duydukları duygular ve iklim içerisinde vatani görevlerini yapma imkânı sağlamalıdır. Gençlerin değer görme, aidiyet duyma, saygın ve faydalı olma gibi duygular yanında barış, kardeşlik, birlik ve beraberlik iklimine de hususiyetle ihtiyaçları vardır.
Türk Silahlı Kuvvetleri’nin (TSK) ‘Askeri Tarım - Hayvancılık – Askeri Mandıra – Askeri Botanik ve Bahçecilik - Islah ve Ağaçlandırma – Askeri İnşaat - Teknoloji’ gibi dev organizasyonlarla gençliğin moral ve motivasyon ihtiyaçlarını belirleyip aktive edecek, harekete geçirecek inovatif süreçler tasarlamasına ihtiyaç vardır.

BEDELLİ ASKERLİK DEJENERASYONU!
Cumhuriyetle birlikte en altta kalan ve en heterojen kesimlerden mülhem bir toplumdan; millet, ulus yaratma adına en etkin katalizör vazifesi ifa eden Askerlik kurumunun (TSK) ve kültürünün dejenerasyona değil çağcıl bir şekilde yenilenmesine, özgünlüğünü koruyan bir formla sivilleştirilmesine ihtiyaç vardır.
Öte yandan zaman, işgücü ve enerji kaybı olarak görülen mevcut askerlik süreci yüzündendir ki; sayıları bir milyona varan asker kaçağı durumunda bulunanlar ile tecil ettirenlerin sayısında ciddi bir gerileme ve erime bir türlü yakalanamamıştır.
Bu perspektifte ‘Mehmetçik’ Türkiye için sadece savaş gücü değil bağımsızlık, özgürlük, diriliş, savaşma azim ve iradesini temsil eden milli bir ruh olarak addedilmektedir ki küreselleşen günümüz dijital dünyasında ve bilişim çağında da Türkiye’nin milli güvenlik ve bekasının yegane dayanağı Mehmetçik olmaya devam edecektir.
Bu nedenle Türkiye’nin küreselleşen dünyada ve teknolojinin hızla geliştiği ve her şeyin süratle değiştiği günümüzde Askerlik / Mehmetçik ruhunu yaşatmaya ve muasırlaştırmaya daha çok ihtiyacı olduğu açıktır.

ASKERLİK VE OTORİTE BOŞLUĞU SORUNU
Küresel ve bölgesel düzeyde yaşanan gelişmelere bakıldığında, çevremizde güvenlik alanında gözle görülür bir bozulmaya şahit olmaktayız. Türkiye an itibariyle çok yoğun bir şekilde derin kaos, katliam, infaz, istikrarsızlık, belirsizlik, çalkantı, kriz ve çatışma ile her an birlikte anılmaya başlanacaktır ki başlanmıştır.
Bunlara ilaveten, küresel ve bölgesel kırılganlıklardan, zayıflıklardan, işgal edilen komşu devletlerden, sistem anarşisinden ve otorite boşluklarından çokça söz ediyoruz. Bugün Türkiye’nin güvenliğine yönelik karşılaşılan en büyük tehditler bundan önceki dönemlerde karşılaşılan tehditlerden çok daha farklı ve çeşitlidir. Artık devletlerin birbirleriyle savaşmaları kadar iç savaşların daha fazla olduğu bir döneme giriyoruz.

MEHMETÇİK SİNERJİSİ!
Türkiye, yenidünya düzeni çerçevesinde Mehmetçik potansiyelinin keşfine ve Askerlik kapasitesinin yönetimini toplumun tüm kılcal damarlarına kadar yaygınlaştırmaya ve derinleştirmeye odaklanmalıdır. Türkiye’nin barışçıl bir dünya ailesi içerisinde güçlü, müreffeh ve medeni bir ülke ana hedef temasına hizmet edecek şekilde, gençlik/askerlik işbirliği imkânlarını proaktif yaklaşımlarla geliştirerek askerlik kurumunu topluma çok yönlü faydalar ve önemli katkılar sunmak üzere yapılandırmasına ihtiyacı vardır.
Ülkelerin nüfus artışının yol açtığı gerginlikler, su/enerji savaşları, çevre sorunları, dini ve etnik siyasallaşma, küresel terör ve ekonomik belirsizlikler karşısında milli güvenlik ve savunma planlamalarında en az maliyetle en fazla güvenliği tesis etme arayışında olduğu günümüzde askerlik yeniden tanımlanmakta ve profesyonel askerlik modeli çözüm olarak gündeme sunulmaktadır.
Enerji, ulaşım, bilgi teknolojileri, gıda, sağlık gibi unsurlarda askeri savunma konseptinde yer almaya başlanmıştır. Türkiye askeri güvenlik ve caydırıcılığını artırmak istiyorsa askeri savunma sanayi, askeri enerji, askeri tarım – hayvancılık, askeri ileri teknoloji ve askeri inşaat gibi dev – milli organizasyonlarla arenada yer almalıdır. Türkiye böylesi büyük organizasyonlarla kendi konumunun ve rolünün avantaj ve sorumluluklarını daha iyi değerlendirebilir ve yüksek bir toplumsal sinerji oluşturabilir.

TSK, DEV ‘ASKERİ TARIM-HAYVANCILIK-AĞAÇLANDIRMA-İNŞAAT’ ORGANİZASYONLARI YAPMALIDIR
Özellikle bedelli askerlik talebinde bulunan kesimlerde ölü zaman, para ve enerji israfı ve hatta çağdışı olarak görülen pasif askerlik döneminin ‘Askeri Tarım - Hayvancılık - Mandıra – Botanik ve Bahçecilik - Islah ve Ağaçlandırma - İnşaat’ organizasyonlarıyla ülke ve millet yararına üretime dönük planlanmasına ihtiyaç vardır.
Böylesi askeri organizasyonlar maharetiyle atıl durumdaki ülke kaynakları ekonomiye kazandırılacağı gibi TSK’nın kendi ihtiyacı da karşılanacak ve ihtiyaç fazlası üretimde ihraç edilir olacaktır. TSK vatandaşına rehber olmak, özgüven aşılamak ve ilham vermek adına ülkenin dört bir tarafını üretime odaklı dev tesislerle donatarak gençliğe emek, alın teri, beraberlik ve paylaşım gibi en yüksek değerleri kazandırmış olacaktır.

TSK GENÇLİĞE ONURLU VE ERDEMLİ YAŞAM ALANLARI AÇMALIDIR!
Türk halkının en kadim kurumsal değeri olarak Türk Silahlı Kuvvetlerinin (TSK) toplumsal genetikte sıçrama ve aydınlanma yaratabilecek atılım ve devrimlerle elini taşın altına koyarak sorumluluk almasına ihtiyaç vardır. TSK her Türk gencini ülke ekonomisine, üretim ve birlik organizasyonlarına, toplumsal ruh ve vicdanına katabilmeyi başarabilir.
TSK ülkesi ve milleti için faydalı olma duygusunu öne çıkararak toplumda vatanseverlik, millet sevgisi, emek ve dürüstlük gibi erdemlere, milli-yüksek ideallere hizmet edecek gençliğe yaşam alanları açmalıdır. Toplumdaki çürüme, çaresizlik, mutsuzluk, nemelazımcılık, umutsuzluk, isyankârlık, boş vermişlik, asalaklık, tembellik gibi yaygın depresif çırpınışların rehabilitasyonu da bu askeri organizasyonlar üzerinden sağlanabilir. Bunu şu konjonktürde ancak TSK başarabilir ki başarmalıdır.

EN BAŞTA TSK’YA GDO’LU ÜRÜNLER GİRMEMESİ GEREKİYOR!
Ülkemiz gençliği tüm sistemik sorun ve engellere rağmen kendisi, ülkesi ve toplum adına doğru ve faydalı işler yapmak ve insanlığa katkı sağlamak için çırpınmaktadır. Eğitimsizlik, işsizlik, mesleksizlik ve daha yüzlerce sistemsizlik anarşisinden kaynaklı sorunlarla boğuşan gençlik askerlik kurumu üzerinden bilinçlendirilebilir ve üstün değer ve erdemlere taşınabilir. Dönüştürülmesi gereken birincil toplumsal kesim gençlik ve askeriyedir.
‘Askeri Tarım - Hayvancılık - Mandıra – Botanik ve Bahçecilik - Islah ve Ağaçlandırma - İnşaat’ organizasyonlarıyla TSK küresel düzeydeki biyolojik, sosyolojik ve psikolojik savaşla en etkili bir şekilde mücadele edebilir. Doğal ürün ve gıdalar noktasında en başta TSK’nın GDO’lu ürünlere karşı olması beklenir.
Gençlere ülkesi ve milleti için çalışarak kendisini gerçekleştirebileceği, potansiyelini ortaya çıkararak yeteneklerini pekiştirebileceği yer, imkân ve alanlar açmak; onları toplumsal ideal için kardeşçe bir araya, coşkuyla yan yana getirmek Türkiye’nin beka ve refahı adına yapılacak en yaşamsal iş olarak görülmelidir.
Gençliğin fedakarlık, yardımseverlik, diğerkamlık, vatanseverlik duygularını ortaya çıkararak onları tatmin edecek seferberlik organizasyonlarını kurmak, gençlere üretme şansı vermek TSK’nın asli görevi olarak görülmelidir. Böylesi organizasyonlar içerisinde ancak ahlaki gelişim sağlanabilir.

TSK, TERSİNE BEYİN GÖÇÜNÜN MOTOR GÜCÜ OLMAYI BAŞARABİLİR Mİ?
TSK bünyesinde oluşturulacak ‘Aile Okulu - Tarım, Bahçecilik ve Hayvancılık Okulu- Kodlama, Yazılım ve İleri teknoloji Okulu’ gibi temel ve geleceğe dönük alanlarda beceri ve meslek kazandıran organizasyonlar maharetiyle gençliğimiz hem ülke gelişiminde rol alacak, işsizlik-mesleksizlik sorununun çözümü kolaylaşacak hem de insan ve emek göçünün önüne geçilmiş olacaktır. Eğitimli ve nitelikli gençlerimiz içinde ihtiyaç duydukları kamusal-toplumsal ortam ve gerekli şartlar sağlanarak beyin göçü de engellenmiş olacaktır. Böylesine vizyonel bir TSK tersine beyin göçünün de motor gücü olacaktır.
Bu tür projeksiyonlara sahip bir TSK Türkiye’nin savunma diplomasisine yumuşak güç unsurlarını kazandırmış olacaktır. Günümüzün karmaşık teknolojik saldırı sistemlerine, devasa ve görkemli psikolojik – ekonomik savaş platformlarına karşı gerçek anlamda muharebe edecek olan yegane kurum böylesi bir TSK olacaktır. Bu yenidünya düzeninde saygın ve güçlü bir Türkiye’nin giriş vizesi yüksek bir TSK aklı ve ruhu olacaktır. Bu ruh ve aklı bedelli askerlik uygulamalarıyla, mevcut pasif ve reaktif askerlik anlayışıyla yaşatmak mümkün görülmemektedir. Gençliğin elinden tutan, gençliğe örnek yollar gösteren yüksek öngörülü bir TSK ve askerlik süreci toplumu birleştirir ve güçlendirir.

23 Şubat 2019 Cumartesi

VEDA HUTBESİ "İnsan Hakları, Adalet Ahlâkı ve Hukuk'un En Eski, En Sağlam ve En Güçlü Belgelerinden Biri" Yüce İslâm Peygamberi Hazreti Muhammed'in Veda Nutku (MEKKE, Milâdi 632)

“VEDA HUTBESİ”  
Allâh Rasûlü (sav) Arafat’ta, bugün Nemire Mescidi’nin bulunduğu yerde, devesinin üzerinde meşhûr “Vedâ Hutbesi”ni îrâd buyurdu. İşte Veda Hutbesi…
“Ey insanlar!
Sözlerimi dikkatle dinleyiniz! Bilemiyorum, belki bu yıldan sonra sizinle burada bir daha ebedî olarak bir arada olamayacağım!
Ey insanlar!
Bugünleriniz nasıl mukaddes bir gün ise, bu aylarınız nasıl mukaddes bir ay ise, bu şehriniz (Mekke) nasıl mübârek bir şehir ise, canlarınız, mallarınız, nâmuslarınız da öyle mukaddestir; bunlara her türlü tecâvüz haramdır.
SAKIN GÜNAH İŞLEYEREK YÜZÜMÜZÜ KARA ÇIKARTMAYINIZ!
Ashâbım!
Yarın Rabbinize kavuşacaksınız ve bugünkü her hâl ve hareketinizden muhakkak hesâba çekileceksiniz! Sakın benden sonra eski dalâletlere (sapıklıklara) dönüp de birbirinizin boynunu vurmayınız! Haberiniz olsun ki, ben, önceden gidip Havuz’un başında sizi bekleyeceğim! Diğer ümmetlere karşı, sizin çokluğunuzla sevineceğim. Sakın, (günah işleyerek)yüzümü kara çıkarmayınız!
Ashâbım!
Kimin yanında bir emânet varsa, onu sâhibine versin! Fâizin her çeşidi kaldırılmıştır; ayağımın altındadır. Lâkin borcunuzun aslını vermek gerektir. Ne zulmediniz ne de zulme uğrayınız! Allâh’ın emriyle fâizcilik artık yasaktır. Câhiliyeden kalma bu çirkin âdetin her türlüsü ayağımın altındadır. İlk kaldırdığım fâiz de Abdülmuttalib’in oğlu (amcam) Abbâs’ın fâizidir.
Ashâbım!
Câhiliye devrinde güdülen kan dâvâları da tamâmen kaldırılmıştır. Kaldırdığım ilk kan dâvâsı, (ceddim) Abdülmuttalib’in torunu (amcazâdem) Rebîa’nın kan dâvâsıdır.
KADINLARIN VE ERKEKLERİN HAKLARI
Ey insanlar!
Bugün şeytan, sizin şu topraklarınızda yeniden tesir ve hâkimiyetini kurma gücünü ebedî sûrette kaybetmiştir. Fakat siz, bu kaldırdığım şeyler dışında küçük gördüğünüz işlerde ona uyarsanız, bu da onu memnûn edecektir. Dîninizi korumak için bunlardan da sakınınız!
Ey insanlar!
Kadınların haklarına riâyet ediniz! Onlara şefkat ve sevgi ile muâmele ediniz! Onlar hakkında Allâh’tan korkmanızı tavsiye ederim. Siz kadınları, Allâh’ın emâneti olarak aldınız; onların nâmuslarını ve iffetlerini Allâh adına söz vererek helâl edindiniz! Sizin kadınlar üzerinde hakkınız, onların da sizin üzerinizde hakları vardır. Sizin kadınlar üzerindeki hakkınız, onların, âile şerefini hiçbir kimseye çiğnetmemesidir. Kadınların da sizin üzerinizdeki hakları, meşrû bir şekilde her türlü yiyecek ve giyeceklerini temin etmenizdir. Bir kadının, kocasının izni olmadan, onun malından hiçbir şeyi, başkasına vermesi helâl olmaz!
Kölelerinize gelince; onlara yediğinizden yedirmeye, giydiğinizden giydirmeye dikkat ediniz! Affedemeyeceğiniz bir hatâ yaparlarsa, izin veriniz! Fakat onlara aslâ eziyet etmeyiniz! Çünkü onlar da Allâh’ın kuludur.
HAKSIZLIK YAPMAYIN! HAKSIZLIĞA DA BOYUN EĞMEYİN!
Ey mü’minler!
Sözümü iyi dinleyiniz ve iyi belleyiniz! Müslüman, müslümanın kardeşidir; böylece bütün müslümanlar kardeştir. Din kardeşinize âit olan herhangi bir hakka tecâvüz, helâl değildir. Meğer ki gönül hoşluğu ile kendisi vermiş olsun…
Haksızlık yapmayın! Haksızlığa da boyun eğmeyin! Ahâlînin haklarını gasbetmeyin!
Ashâbım!
Kendinize de zulmetmeyiniz! Kendinizin de üzerinizde hakkı vardır.
Ey insanlar!
Her cânî kendi suçundan bizzat mes’ûldür. Hiçbir cânînin işlediği suçun cezâsını evlâdı çekemez! Hiçbir evlâdın suçundan da babası mes’ûl edilemez!
ARAB’IN ARAP OLMAYANA -TAKVA ÖLÇÜSÜNDEN BAŞKA- ÜSTÜNLÜĞÜ YOKTUR
Ey insanlar!
Cenâb-ı Hak, her hak sâhibine hakkını (Kur’ân’da) vermiştir. Vârise vasiyet etmeye lüzum yoktur.349 Çocuk kimin döşeğinde doğmuşsa, ona âittir. Zinâ eden için mahrûmiyet vardır. Babasından başkasına âit soy iddiâ eden soysuz, yâhut efendisinden başkasına intisâba kalkan nankör köle,350 Allâh’ın gazabına, meleklerin ve bütün müslümanların lânetine uğrasın! Cenâb-ı Hak, bu gibi insanların ne tevbelerini ne de adâlet ve şehâdetlerini kabûl eder.
Ey insanlar!
Rabbiniz birdir. Babanız da birdir; hepiniz Âdem’in çocuklarısınız. Âdem ise topraktandır. Allâh yanında en kıymetli olanınız, O’na karşı en çok takvâ sâhibi olanınızdır. Arab’ın Arap olmayana -takvâ ölçüsünden başka- bir üstünlüğü yoktur.
O EMANETE SARILDIKÇA YOLUNUZU HİÇ ŞAŞIRMAZSINIZ
Ey insanlar!
Devamlı olarak dönmekte olan zaman, Allâh’ın gökleri ve yerleri yarattığı günkü durumuna dönmüştür. Bir yıl, ay ölçüsüyle on iki aydır. Bunların dördü harâm olan aylardır. Bunların üçü, arka arkaya Zilkâde, Zilhicce ve Muharrem; dördüncüsü de(Cemâziyelâhir ile Şâban arasında olan) Receb’dir. Bu sene, harâm ayları eski yerine geldi. Hac mevsimi Zilhicce’nin onuncu gününe rastladı.
Ey mü’minler!
Size bir emânet bırakıyorum ki, ona sıkı sarıldıkça, yolunuzu hiç şaşırmazsınız. O emânet, Allâh’ın kitâbı Kur’ân’dır.
Ey insanlar!
Allâh’a ibâdet edin! Beş vakit namazınızı kılın! Ramazan orucunu tutun ve emirlerime itaat edin!(Ancak böyle yaptığınız takdirde) Rabbinizin cennetine girersiniz.
USÛL VE ADABI BENDEN ÖĞRENİN!
Ey insanlar!
Aşırı gitmekten (ifrattan) sakının! Evvelkilerin mahvolmalarının sebebi, dindeki ifratlarıydı. Hac amellerini (usûl ve âdâbını) benden öğrenin! Bilmiyorum belki bu seneden sonra bir daha sizinle burada buluşamayacağım! Bu nasîhatlerimi burada bulunanlar, bulunmayanlara bildirsin! Olabilir ki, bildirilen kimse, (sözlerimi) burada bulunup da işitenden daha iyi anlayarak muhâfaza etmiş olur.”
Sözlerinin burasında Allâh Rasûlü (sav), yüz binin üzerindeki sahâbesine sordular:
“–Ey insanlar! Yarın beni sizden soracaklar; ne diyeceksiniz?”
Bütün ashâb-ı kirâm:
“–Allâh’ın elçiliğini îfâ ettin; vazîfeni yerine getirdin, bize vasiyet ve nasîhatte bulundun, diye şehâdet ederiz!” dediler.
Bu şehâdetin ardından Varlık Nûru Efendimiz, dînin teblîğine dâir:
“–Ashâbım! Teblîğ ettim mi?.. Teblîğ ettim mi?.. Teblîğ ettim mi?..” diyerek üç defâ tasdîk aldı. Sonra ellerini semâya kaldırarak Cenâb-ı Hakk’ın şehâdetini diledi:
“Şâhid ol yâ Rabb!.. Şâhid ol yâ Rabb!.. Şâhid ol yâ Rabb!..”

Kaynak: Müslim, Hac, 147; Ebû Dâvûd, Menâsik, 56; İbn-i Mâce, Menâsik, 76, 84; Ahmed, V, 30; İbn-i Hişâm, IV, 275; Hamîdullâh, el-Vesâik, s. 360)
**
Veda Hutbesi, Hicri 9 Zilhicce 10 tarihinde (çeşitli kaynaklarda Miladi takvimde 6-7-8-9 Mart 632 olarak karşılanmaktadır. ) Muhammed tarafından, kendisinin ilk ve son Hac'cı olan Veda Haccı'nda 124.000 Müslümana karşı yaptığı konuşma metni.

5 Şubat 2019 Salı

Bilimsel Başarıda Oksijenin Önemi ve Sarmaşık Üniversiteleri "Alaeddin Yalçınkaya" Marmara Üniversitesi

Bilimsel Başarıda Oksijenin Önemi ve Sarmaşık Üniversiteleri 
Alaeddin Yalçınkaya

ABD’nin Kuzey Doğu bölgesinde yer alan Harvard, Yale, Princeton, Columbia, Brown, Dartmouth, Pennsylvania ve Cornell, Sarmaşık Üniversiteleri olarak bilinirler. Bunlar dünyanın da en başarılı üniversitelerindendir. Ivy (sarmaşık) League Universities bünyesindeki spor takımları IV.Ligi oluşturduğundan, “I,V” harflerinin okunuşu “ay-vi” olup Ivy şeklinde yazılmaktadır. Creeper de sarmaşık anlamına gelmektedir. Eğer arama motorlarında “Ivy League Universities” yazarsanız, zikredilen üniversite kimlikleri ve başarılarıyla ilgili bilgilere ulaşırsınız. Bunlar aynı zamanda bir dönem soyluların, günümüzde seçkinlerin veya önde gelen yöneticilerin de mezun olduğu kurumlardır. “Creeper Universities” diye yazarsanız seyrine doyum olmayan sarmaşıkların süslediği dev binaların ve kampüslerin resimleriyle karşılaşırsınız.

Adı geçen üniversitelerde çeşit çeşit sarmaşık ağaçları kampüslere dikilmekle kalmamış yıllar boyu yönlendirilerek duvarlar, tel örgüler, demir parmaklıklar, bu oksijen fabrikalarıyla donatılmışlardır. Dev binalar, pencereleri hariç bazen 10 kattan fazla yeşilliklere, mevsimine göre harika tonlarıyla sarı ve kırmızılara bürünürler. Belirtmek gerekir ki gerek ABD’de gerekse birçok Avrupa ülkesinde sayılanlar dışındaki birçok üniversite, şirket, kilise, okul çeşit çeşit sarmaşıklarla donatılmıştır. Bizde ise Levent, Etiler gibi muhitlerde bazı binalarda görülmektedir. Ancak sarmaşık üniversiteleri deyince bu sekiz, öncelikle akla gelir.

Bu üniversitelerin dünyanın en başarılı olanları arasında yer almasında, eğitim, araştırma, bilimsel özgürlük, liyakat tercihi ile ekonomik imkanlar gibi faktörler elbette sözkonusudur. Bütün bunlarla beraber beynin temel gıdası olan temiz hava bakımından son derece zengin olmasını da biz hatırlatalım. Cins cins sarmaşıklar kampüslerin her santimini birkaç kere, kat kat kaplayarak bir ormandan daha fazla oksijen üretir olmuşlardır. Öğrenciler ve araştırmacılar, bu oksijen bolluğu içinde çalışmaktadırlar.

İçinde bulunduğumuz aylar, evimizin, sitemizin, okullarımızın, civarımızdaki bahçe duvarlarının, tel örgülerin, demir parmaklıkların diplerine sarmaşık dikme zamanıdır. Bir karış boyundaki bir sarmaşık dalını yarısına kadar toprağa gömerseniz üç yıl içinde çevre de müsaitse bir ağaç kadar yeşillik haline gelebilecektir. Sürgünleri yönlendirirseniz beş-altı senede sokağınıza ufak bir orman kadar oksijen üretim imkanı kazandırmış olursunuz.

Çeşit çeşit sarmaşıkların rengârenk çiçek, meyve verenleri vardır. Bunların en hızlı büyüyeni olmasa da en güzeli, benzersiz kokusuyla hanımelidir. Diğerlerinin de farklı kokuları veya başka özellikleri bulunmaktadır. Bir şekilde toprağa tutturduğunuz her üç budaktan en az biri yeşerecektir. Üç-beş ay sonra sizin diktiğiniz sarmaşıkların üzerinde rengârenk kelebeklerin, arıların uçuştuğunu, bal topladığını gördüğünüzde hissedeceğiniz mutluluk tarif edilemez. Bu yeşillikler çoğaldıkça çevredeki kuş sayıları ve cinsleri de artacak, onların cıvıltılarıyla derin bir huzur duyacaksınız.

Uzmanlık alanı sömürgecilik ve kültürel emperyalizm olan bir akademisyen olarak soylular veya zenginlerin, Uluslararası İlişkiler literatüründe neo-colonialist (yeni sömürgeci) rehberlerin üsleri durumundaki Amerikan üniversitelerini örnek göstermemiz yadırganabilir. Öncelikle iyiyi, doğruyu, güzeli, sağlıklı olanı araştırırken bağnazlıktan kurtulmak da yine bilimin olduğu kadar inancımızın da gereğidir. Bununla beraber bu üniversitelerin örnek alınmasını yadırgayanlar için bir ağaç dikmenin fazileti konusunda Fahr-i Kâinat’ın (Aleyhisselam) Sahih-i Müslim’de geçen bir hadisini aktaralım: “Müslüman bir kişi bir ağaç diker veya ekin eker de ondan insan, hayvan veya kuş yerse, bu yenen şey kıyamete kadar o kimseye sadakadır.” Benzer sahih rivayetler oldukça fazladır.

Bu konuda Türk dünyasından da ilginç bir bilgi: Türkistan hanlıklarının Çarlık tarafından işgalinden sonra 1870’lerde Doğu Türkistan’da Bedevlet Yakup Han, Kaşgar Hanlığı’nı kurar. Görünüşte İngiliz Ticaret Ateşesi, gerçekte Hindistan sömürgesine “kötü örnek” olmasın diye bu Türk hanlığını yıkmanın tezgâhını hazırlayan Sir Douglas Forsyth’in Londra’ya gönderdiği raporlarından bir ayrıntı: “Yarkent (bir Doğu Türkistan şehri) evlerinin damları, çiçek bahçesi …” Forsyth’in bu ayrıntıyı hayretle ülkesine bildirmesi doğrusu benim de hayretimi mucip olmuştur. Demek ki o dönemde İngilizler böyle şeylerden habersizler. 30-40 yıl önce Anadolu köylerindeki mütevazi evlerin dahi sofalarından, balkonlarından sokaklara taşan rengarenk çiçekler de hafızalardadır. Çevremizi yeşillendirmek ve çiçeklendirmek, bizim öz kültürümüzün ve inancımızın parçası olduğu halde bundan biraz uzaklaşmışız gibi.

Mezarların üzerindeki bitkiler, yeşil kaldığı sürece yaradanı zikrettiğinden orada yatanın kabir azabı çekmeyeceğine dair sahih rivayetler var. Kabristanların yemyeşil bahçeler haline gelmesinde bu inancımızın da etkisi vardır. Fakat yeşillik sadece mezarlıkara ait olacak demek değil. Sanki böyle bir yanlış kanaat mi ortaya çıktı da betonlaşmaya gösterilen müsamaha arttı? Halbuki yukarıda zikredilen Hadis-i Şerif, balkonlar, taraslar dahil bulabildiğimiz her karış toprağı yeşillendirmemiz, çiçeklendirmemiz, ağaçlandırmamız gerektiğine işaret etmektedir.

Sadece oksijen bolluğu belirleyici olsaydı, dünyanın akciğerleri kabul edilen Amazon yerlileri bilim ve teknoloji üretiminde ilk sırayı işgal ederlerdi. Bununla beraber temiz havanın, sağlıklı düşünmek, değerlendirmek, analiz etmek, bilimsel yeteneği geliştirmek konusundaki önemi de açıktır. Kampüslerimizi, okul ve cami bahçelerimizi, sitelerimizi, elimizin ulaştığı her yeri yeşillendirmenin ve ağaçlandırmanın tam mevsimindeyiz. Biraz da dikili ağaçlarımız olmasına, yeşilliklerimize kafa yorarsak çok daha huzurlu bir dünyanın mutluluğunu hissedeceğimiz kesindir.

Çevre, yeşil, sokaklarımızdaki masum dostlarımızın yemleri ve sularını hatırlama gibi konularda yazıp konuşanların genellikle uygulamada birşey yapmadıklarından şikayet edilir. Son birkaç ayda diktiğim ve diktirdiğim sarmaşık dalları yüzleri geçti. Bu faaliyetim bir kaç ay daha sürecek. Şimdiye kadarkileri da sayarsak diktiğim/diktirdiğim ağaçlar dahil birkaç ufak ormana tekabül eder. Önce kendim yapıp sonra yazdığıma göre bunu okuyanların da birşeyler yapacağına, yakın olanların benden budak isteyeceğine veya komşunun bahçesinden budanmış dalları değerlendireceğine yahut en yakın fideciden birkaç liraya uygun sürgünleri temin ederek dikeceğine inanıyorum. Müsait yerlere ıhlamur, akasya vb ağaç dikmenin de tam zamanı.
alaeddin.yalcinkaya@marmara.edu.tr